Adıyaman’da bazı kurs merkezleri ve dershanelere, Adıyaman Milli Eğitim Müdürü Ali Tosun’un talimatıyla Milli Eğitim Müdürlüğü müfettişleri tarafından polis eşliğinde baskın düzenlenerek, denetim gerçekleştirildiği yönünde çarpıcı gündem ortaya çıktı.
Kamuoyunda rahatsız edici duruma karşı tepkisini dile getiren  Gazeteci- Yazar Abdurrahman Akçal, konuyu köşe yazısına taşındı.

“Adıyaman'da polisler bir binanın etrafını sardı, müfettişler içeri girdi, aramalar yapıldı. Tuvaletlerde, dolaplarda, sınıflarda tek tek saklanmış öğretmenler bulunmaya çalışıldı. Korku dolu gözlerle olup biteni izleyen çocuklar, öğretmenlerine sarıldı; kimileri velilerini arayıp “Anne, kursumuza polis bastı” şeklindeki köşesine taşıyan Gazeteci- Yazar Abdurrahman Akçal’ın işte yazınının devamı:
“Adıyaman'da polisler bir binanın etrafını sardı, müfettişler içeri girdi, aramalar yapıldı. Tuvaletlerde, dolaplarda, sınıflarda tek tek saklanmış öğretmenler bulunmaya çalışıldı. Korku dolu gözlerle olup biteni izleyen çocuklar, öğretmenlerine sarıldı; kimileri velilerini arayıp “Anne, kursumuza polis bastı” dedi.

Uzunca bir süre önce Milli Eğitim Müdürlüğü’nün aldığı karar gereği, kamu kurumunda çalışan öğretmenlerin özel kurslarda ders vermesi yasaklanmıştı.

Buna rağmen kurs, dershane gibi yerlerde ücret karşılığı ek iş yapan öğretmenlerin varlığı da devam etmekteydi. Geçtiğimiz günlerde bir velinin çocuğunu araması ve yetiş dershaneyi polis bastı çığlığıyla olay bir başka boyuta taşındı. Eğitim yuvalarına çocukların gözü önünde “polis” baskını yapıldığı iddiası Adıyaman’ı bir anda karıştırdı.

Adıyaman’da geçtiğimiz günlerde yaşanan bir olay, hepimizin içini burkan, çocuklarımızın gözlerinin önünde yaşanmaması gereken bir tabloyu bir kez daha gözler önüne serdi. Konu ne bir suç örgütü operasyonu ne de kaçakçılıkla mücadeleydi. Konu, “eğitim”di ve bu defa hedef alınan yerler, “okul” sıfatını taşıyan kurs merkezleriydi.

Evet, Adıyaman’da eğitim kurumlarına polis eşliğinde baskın yapıldı.

Şüphesiz ki denetim gereklidir. Bir sistem, kendini kontrol edemiyorsa çökmeye mahkûmdur. Ancak yöntem, bazen niyetten daha önemlidir. Eğer bir denetim, çocuklarda korku yaratıyor, eğitim ortamında travmaya yol açıyorsa; orada amaç, “eğitimi düzenlemek” değil, “otoriteyi hissettirmek” haline gelir.

Oysa eğitim, korkuyla değil güvenle ayakta durur. Sorgulayan zihinler, kendilerini güvende hissettikleri yerde gelişir. Bir sınıfa polisle girildiği an, o mekân artık “eğitim yuvası” değil, “sorgu odası” olur. Veliler haklı olarak soruyor, “Uyuşturucu operasyonu gibi eğitim baskını mı olur?” Bu cümle belki sert ama yaşanan tabloyu özetliyor.

Polislerin çevreyi sardığı, müfettişlerin içeride tuvaletlere kadar arama yaptığı bir sahne, çocukların zihninde nasıl bir iz bırakır? “Eğitim kurumu” kavramı, o gün orada hangi duyguyla anılır? Veliler, denetimlerin gerekli olduğunu ama bu tarz “şafak baskını” görüntülerinin eğitimle bağdaşmadığını söylüyor.

Bazı kurum yetkilileri ise ceza alma korkusuyla olan biteni kamuoyuna açıklayamıyor. Herkes tedirgin, herkes sessiz ama çocuklar sessiz değil — onlar korktular.

Eğitimi düzenlemenin yolu, baskın yapmak değil; güveni tesis etmektir bu şehirde, bir yıl önce Milli Eğitim Müdürlüğü’nün aldığı karar gereği, kamu kurumunda çalışan öğretmenlerin özel kurslarda ders vermesi yasaklanmıştı. Amaç, haksız kazancı önlemek, eğitimi disipline etmekti. Fakat bu yıl iş farklı bir boyuta taşındı. İddiaya göre, bazı denetimler artık polis nezaretinde, hatta önceden istihbarat toplanarak yapılıyor. Oysa eğitimde reform, korku duvarını yükseltmekle değil, şeffaflık duvarını kaldırmakla başlar. Öğretmeni denetlemek gerekebilir, evet ama bunu öğrencinin gözü önünde yaparsanız, asıl denetlenen şey artık öğretmen değil, “eğitim sisteminin itibarı” olur.

Eğitimde itibar, saygıdan doğar — korkudan değil. Kurumun içinde polis görmek, çocuğun zihninde tek bir çağrışım yapar: Suç.

Ve bir eğitim alanının suçla aynı kareye girmesi, yılların emeğini bir dakikada siler. Bu ülkede öğretmenlik mesleğinin onurunu, çocukların gözünde yeniden tesis etmek için çabalayan binlerce insan varken; birkaç saatlik bir “güvenlik operasyonu” o itibarı yerle bir eder.

Müfettiş, denetlesin ama elinde dosya olsun, kelepçe değil. Polis, devleti temsil etsin ama çocuğun gözü önünde değil. Eğitim, korkunun değil merakın mekanı olmalı.

Bu şehir, depremden sonra çocuklarının korkularını unutturmaya çalışıyor. Yeni bir travmaya ihtiyaç yok. Eğitim yuvalarına giren “korku” değil, “umut” olmalı.

O nedenle soralım…

Bu tarz denetimler eğitim kurumlarını disipline etmek midir, yoksa gözdağı vermek mi?”