"Güvende hissetmek için biraz daha zamana ihtiyacı olabilir diye düşünüyorum"
6 Şubat depremi sonrasında hem çocukların hem de anne ve babaların aynı odada yatma istemelerini normal karşıladığını belirten Altunbay,"Depremden sonra yetişkinlerde de gözlemlediğimiz kaygı, korku ve uyku sorunlarıyla özellikle yaşça küçük çocuklarda daha sık karşılaşıyoruz. Depremin ardından çocuklarda gelişen korkular iki kaynaktan besleniyor. Birincisi bütün büyükler gibi onlar da çok büyük ve ürkütücü bir travma yaşadılar ve korktular. Çünkü deprem korkutucu bir şey. İkinci olarak, anne babalarının gözlerindeki korku ve çaresizliği gördüler. Çocuklar güven hissini anne babalarından alırlar, güvende hissetmeleri için anne babalarının güvende hissettiklerinden emin olmaları gerekir. Bu nedenle çocuklarda deprem korkusunun yetişkinlerden daha uzun sürmesini bekliyoruz. Şu an Adıyaman‘da depremden sonra değişen yaşam şartları da çocuklar için ciddi bir konu. Çok sayıda çocuk evleri yıkıldığından dolayı artık konteynırlarda kalıyor. Bazıları ise depremden sonra kısmi hasar görüp tamir edilen evlerde kalıyor. Çok sayıda anne babanın kendilerinin çocuklarla aynı odada uyumak istediğini biliyorum, depremden sonra tüm aile aynı odada yaşıyor. İlk depremde farklı odalarda çok tedirgin oldukları için. Açıkçası hem çocukların hem de anne babaların aynı odada yatma istemelerini halen normal karşılıyorum. Bir sene daha yeni doldu, ben açıkçası ailelerin güvende hissetmek için biraz daha zamana ihtiyacı olabilir diye düşünüyorum. Ama tabi zamanla normalleşme kapsamında bu tedirginliklerin rahatlamaya başlaması ve değişmesi lazım."dedi.
Ebeveynleri ne hissettiklerini çocuklara göstermelerini ve içiniz başka dışınız başka olmaması gerektiğini ve çocukları gerçeklerin korkutuculuğundan korumaya çalışırken bu sefer çocukların anladığını ifade eden Çocuk ve Ergen Psikiyatristi Dr. Ayşe Güzin Altunbay, Çocuklarını korumak adına tüm bu yası, üzüntüyü, çaresizliği yalnız yaşayan ebeveynlerin yanında bu sefer çocukların da anne ve babasını üzmemek için duygularını tek başına, içinde gizli-saklı yaşamaya başlayacağını aktardı.
"Herkesin ihtiyacı olan, ara sıra bir köşeye çekilip sakinleşebilmeleri için alan yok"
Ergenlik dönemindeki 12-18 yaş arası çocukların kendilerine ait bir alan ihtiyaçlarının daha fazla hissettiğini ifade eden Altunbay, "Depremin çocukların psikolojilerine etkisini iki şekilde ele alabiliriz. Birincisi depremin bizzat kendisi bizzat çocukları psikolojik olarak hırpaladı. İkincisi de depremin sonuçları, yani depremle birlikte değişen hayat koşulları çocukların psikolojisini olumsuz anlamda. Bunların başında okulu sayabiliriz, okul binaları, arkadaşları, öğretmenleri, bütün okul rutinleri değişti ki; günlük tekrarlayan rutinler çocukların temel güven hisleri için çok önemlidir. Ayrıca ev ve aile yaşamları değişti. Normalde 4-5 kişilik aileler, hatta bazen 7-8 kişilik aileler birkaç odalı evlerde kalırlarken şimdi konteynırlarda daracık bir alanda kalıyorlar. Böyle olunca aile içi çatışmaların şiddetlenebildiğini gözlemliyoruz. Ara sıra herkesin ihtiyacı olan, ara sıra bir köşeye çekilip sakinleşebilmeleri için alan yok, oda yok. Hele de ergenlik dönemindeki 12-18 yaş arası çocukların kendilerine ait bir alan ihtiyaçları bu dönemde çok sıkıntılı hale geldi. Bu yüzden de bize baya başvurular oluyor. Ben anne-babalara biraz sabır tavsiye edeceğim. Belki bu biraz klişe bir şey olacak ama ben öncelikle sabır tavsiye etmek istiyorum anne babalara. Ancak tavsiyede bulunmak istediğim önemli bir konu var içinde bulunduğumuz bu hassas geçiş dönemi ile ilgili. Biz bazen çocuklarımızı korumak için onları bazı gerçeklerden korumaya çalışıyoruz, onlara gerçeklerin üzücü, korkutucu ya da hayal kırıcı taraflarını yansıtmamaya çalışıyoruz.  Anne babalar diyorlar ki bize depremde eşim öldü veya kardeşim vefat etti ya da işte çocuğum vefat etti, ama ben kalan çocuklarım üzülmesin diye yanlarında hiç ağlamıyorum hiç göstermiyorum üzüldüğümü. Ben bunu söyleyen anne babalara diyorum ki; lütfen böyle yapmayın. Ne hissettiğinizi çocuklara gösterin, içiniz başka dışınız başka olmayın. Çünkü biz çocukları gerçeklerin korkutuculuğundan korumaya çalışırken bu sefer çocuk anlıyor, ya bir şey var ama ne? Annem niye farklı davranıyor? Çocuklar anlamasalar bile havadaki gerginliği bir şekilde hissederler ve adını koyamadıkları bu gerilimle ilgili kendileri senaryolar yazmaya başlarlar.  Ve genelde onların yazdığı senaryo gerçeğin kendisinden daha korkutucu ve üzücü olur. Üstelik gerçekleri ya da duygularını onlara göstermemeye çalışan anne-babaları gibi onlarda bu senaryoları anne-babalarından saklarlar ve senaryonun tüm ürkütücülüğü ile tek başlarına kalırlar. Artık anne babaları onları destekleyemez iç dünyalarında. O yüzden mümkün olduğu kadar yani çocukları yaşlarına uygun şekilde gösterebilmeyi tavsiye ediyoruz üzüntülerini ya da kaygılarını. Yani eğer ağlamak istiyorsanız ağlayın, çocuklar var diye yutkunmayın. Çünkü deprem çok yıkıcı olarak girdi hayatımıza ve ağlayacak çok kayba yol açtı. Bilakis çocuk sizin ağladığınızı görürse size sorma fırsatı olur. Bu konularla ilgili sizinle konuşabileceğini sizden öğrenebilir. Siz çocuğu korumak adına tüm bu yası, üzüntüyü, çaresizliği kendiniz yalnız yaşarsanız, bu sefer çocuk da sizi üzmemek adına duygularını tek başına, içinde gizli-saklı yaşamaya başlayacak. Bu da bizim istemediğimiz bir şey. Çünkü bu sefer uzun süre biriktirecek içinde canını sıkan konuları. O yüzden mümkün olduğu kadar anne babaları çocuklarla üzüntü, korku ve öfkelerine dair konuşmayı tavsiye ediyorum." Şeklinde sözlerini ekledi.
"Ölüm düşüncelerine daha büyük çocuklarda ve erişkinlerde de depresif semptomlar kapsamında rastlayabiliyoruz, hele de depremin yıldönümünde son zamanlarda gözlemlediğimiz bir artıştan söz edebiliriz." diyen Altunbay,"Önemli bir konu daha var, Adıyaman için özel anlamı olduğunu hissettiğim. Ben burada göreve depremden sonra başladım. Adıyaman gerçekten bu depremin yıkıcılığının en çok vurduğu illerin başında. Ölüm her yerde, sanki hayat ile ölüm iç içe geçmiş gibi. Kaybı olmayan aile nerdeyse yok gibi. Çocuklar her yerde ölümle karşılaştı. Okullarında da öğretmenleri, arkadaşları öldü. Ölümle bu kadar burun buruna gelmek insanı çok sarsa biliyor. Hatta ölüm düşünceleri oluşabiliyor. Mesela 4-5 yaşında anne babalarının depremde vefat etmesini kabullenemeyen, ölüm düşüncesini anlamlandıramayan çocuklar, hadi biran önce bizde ölelim bizde gidelim diyor mesela. Bu konuda konuşmak kalan büyükannelere ya da halalara, dayılara zor biliyorum. Ama gözden kaçırmamak, yüz çevirmemek önemli. Ölüm düşüncelerine daha büyük çocuklarda ve erişkinlerde de depresif semptomlar kapsamında rastlayabiliyoruz, hele de depremin yıldönümünde son zamanlarda gözlemlediğimiz bir artıştan söz edebiliriz. Çocukların, gençlerin hatta erişkin yakınlarınızın hayatın anlamını sorgulamaya başladığınızı gözlemliyorsanız, keşke biran önce  ölsek gibi ifadeler arttıysa, o zaman lütfen profesyonel yardım almaya teşvik edin. Toplumda psikiyatriste gitmek olumsuz anlamlandırılıyor maalesef, deli miyim deli doktoruna gideyim gibi. İnanın depresyon da, ölüm düşüncesi de delilik değil, yardım alınması gereken ciddi semptomlar. Böylesine yıkıcı bir depremin arkasından psikiyatri yardıma çok insanın ihtiyacı olabilir. Peki depresif semptomlar nelerdir? Yani depresyon ne demektir? İnsanın yaşam enerjisinin kalmaması, mutsuz hissetmesi, sabahları yataktan kalkmak istememesi,  her şeyin anlamsız gelmesi, sevdiği şeylere ilgisini kaybetmesi. Depresyondan başka disosiasyon dediğimiz bir grup şikayete de sık rastlıyoruz. Mesela bazıları sürekli deprem oluyor hissinden bahsediyorlar. Ya da kendini robot gibi hissediyorlar veya dışardan kendisini gözlemliyormuş gibi gerçek dışı hisler olabiliyor. Bazılarında da takıntılarda artış görüyoruz. Disosiatif semptomları ve takıntıları evde tehlikeli bir durumdan korumak için elektriklerin sigortasının atması gibi düşünebiliriz. Benzer şekilde bizim de bazen tahammül sınırlarımız zorlandığında, ruhumuzun sigortası atabiliyor ve disosiasyon ve takıntılar bu işe yarıyor. İçimizdeki stresin belirli bir seviyeye geldiğinde iç-gerilimin seviyesini azaltmak adına ortaya çıkarlar takıntılar da disosiatif semptomlar da.  Bu durumda yardım almak önemli. Sadece böylesi yoğun stresli dönemlerde ortaya çıkmalarının normal olduğunu anlamak bile insanı rahatlatabiliyor bazen.
Son olarak, çocuklarınızda veya sizde uzun süreli kaygılar, uzun süreli depresif semptomlar, hayattan bezmişlik ya da artık yaşamak istememe gibi düşünceler devam ediyorsa ihmal etmeden psikiyatrik ya da çocuk psikiyatrik profesyonel yardım almayı ihmal etmeyin." dedi.
 

Kaynak : PHA