Bir vesile ile Amerika’da bulunan bir Türk gazeteci Amerikalı bir akademisyenle gündemi konuşurken siyaset ve siyasetçilerle ilgili sorduğu her soruya genellikle “bilmiyorum, bilgim yok, ilgilenmiyorum…” gibi umursamaz cevaplar vermiş.
Bizimki merak etmiş ve nedenini sormuş.
Aldığı cevap bizimkini daha da şaşırtmış:
“Biz onları seçer ve çalışmaları için göndeririz. Onlar işini yapar biz de işimizi yaparız. Onları değerlendirmeyi zamanı gelince yaparız.”
Aslında olması gereken bu sanırım.
Seçilen işini, görevini yapar, gerekli değerlendirme de yeri ve zamanı geldiğinde yapılır.
Bizdeki kadar herkesin birbirinin işine karışması, karıştırması, eleştirmesi ve yorum yapması kadar başka bir yerde var mı bilmiyorum.
İlginç bir durum ve bilimsel, ilmi çalışmalar yapılması gereken önemli bir konu.
Bunun nedeni de muhtemelen herkesin her konuda bilgiç olması, memleket dertleri ile dertlenmesi(!), insanlarını sevmesi(!)… olmalı.
Siyasetçi seçilir seçilmez, bürokrat atanır atanmaz bütün gözler onlara çevrilir ve yaptıkları/yapmadıkları her şey ilk andan itibaren değerlendirmeye(!) alınarak gündemlerin ilk sırasına gelir.
Tabi vatandaşların bir kontrol, bir eleştiri, eksiklik ve yanlışları dile getiren mekanizma haline gelmesi gayet normal olmalı. İşini bilen siyasetçi ve bürokrat bu süreci iyi değerlendirirse(!) hanesine artı puanlar(!) bile getirebilir.
Bunun için de herkesin istediği derece memnun edilmesi gerekiyor. Bu da ayrı bir maharet tabi. “Bu görevlere talip olanlar bunun farkında olmalılar” demenize gerek yok, farkındalardır kuvvetle muhtemelen (!). Tabi sonrasında sürecin nasıl geliştiğini siz de iyi bilirsiniz…
Herkesin her şeye karıştığı, akıl yürüttüğü bir ortam muhtemelen boz bulanık ve toz duman olur. Kurt da puslu/bulanık havayı sevdiği için işini yürütmeye çalışır.
Şaka bir yana.
Böylesi bir yapı, kurumsallığın oturmadığı, ilkelerin yerleşip gözetilmediği, kuralların herkese aynı şekilde işletilmediği toplumlarda olur dense nasıl karşılarsınız bilmiyorum.
Amerikalı akademisyenin tavrı da bundan kaynaklanmış olabilir.
Orada günü birlik, kişilere ve olaylara göre değişen, şekil değiştiren bir yapı olmadığından kaynaklanabilir.
Tabi orayı övmek için söylemiyorum. Sistemin oturduğu, kurumların kurumsallaştığı, kuralların eşit ve adil uygulandığı her yer için bu geçerlidir. Sadece orada iken bize anlatılan bir konu olduğu için emsal gösterdim.
Her gelenin kendine göre bir şeyler değiştirmesi ve bir düzen tutturmasından ziyade bir öncekinin kaldığı yerden devam etmesi, sadece aksayan yerlere müdahale etmesi, orada oturmuş bir sistemi gösterir. Esas “Devlette süreklilik” denilen şey bu olmalı.
STK’lar gibi, Meslek Teşekkülleri gibi kurum ve kuruluşlar kendi amaç ve faaliyetleri çerçevesinde faaliyet göstermeleri bu sürece olumlu katkı sağlar.
Sistemin oturmadığı, kurumsallığın olmadığı, ilkelerin yerleşmediği, kuralların herkese farklı uygulandığı, atanmayı, seçilmeyi ve işleyişi işlerin değil ilişkilerin belirlediği bir yerde herkesin her şeye karışması, akıl yürütmesi, eleştirmesi, yorum yapması ve ortalığın boz bulanık olması kadar normal bir şey olamaz.
Ortalığın toz duman olmasının, çözümsüzlük veya düzensizliğin birilerinin işine yaradığı ve bu birileri gücü elinde bulundurduğu müddetçe orada refahtan, kalkınmadan, gelişmeden, düzen ve huzurdan bahsedilemez!…
Bu yüzden kimse kimseyi eleştirmesin!
Şükür ki memleketimiz böyle değil!…