Enkaz başında günlerce bekledik, 6 şubat soğuğunda, belki canlı çıkar birisi ya da cenazesini alırız dört gencecik güzel insanın. Günler, geceler geçti, ne canlı çıkarabildik ne cansız. Nihayet günler sonra ulaşabildik Muhittin kardeşimiz ve eşi Nurhan hanımın cansız bedenlerine. Anne ve baba yürek yakan  feryatlarla önceden hazırlanmış köy mezarlığında yan yana defnedildi. Tekrar dönüldü viran olmuş şehrin soğuk enkazında ceset aramaya. 
Köy mezarlığında 15 mezar açılmıştı, enkaz altında olanlar için önceden hazırlanmıştı, belliki umut kesilmişti yaşayacaklarından. 
Bekliyordu toprak, yeni sahiplerini, daha gelecek vardı, daha çok göz yaşı akacaktı toprağa, daha çok ağıtlar yükselecekti göğe... 

Günler geçmeye devam ediyordu. Kağıt gibi katlanmış kocaman apartmanlar, iş makinalarının demir pençesiyle kırılmaya çalışılıyordu. Nihayet ulaşabildik Selçuk Hukukta okuyan Enfal kızımıza. Onu da alıp götürdük önceden açılmış mezara, anne ve babasının yanına, ağıtlar ve yürek parçalayan ağlamalar eşliğinde. Bitti mi? Hayır. Tekrar enkaz başına döndük, bir canımız daha vardı. Esentepe 9.sınıf öğrencisi, ailenin en küçüğü, akıllı, efendi ve başarılı Mehmet Akif'imiz.

Günler geçti ama bulunamadı. Enkaz arandı, tarandı yok. Kimse kalmamıştı ondan başka. Canlı çıkma ihtimali yoktu, peki ne olmuştu. Enkazda aramalar bitmişti, yapılacak birşey kalmamıştı. Cenazesini bulsak sevinecektik, mezarı açık bekliyordu ama yok işte, ne oldu Mehmet Akife? Allah'ım sen sabır ver, ne zor bir imtihan. Cesedi bulunup toprağa gömülmenin şanslı göründüğü bir felaketi siz düşünün artık. Mezarlıklar müdürlüğü, adliye koridorları, fotoğraf arşivleri tek tek arandı dolaşıldı ulaşılamadı. 

Ailenin geride kalan çocukları Elif ve Eyüp İkbal 'ın enkaz başındaki acılarını tasvir edemiyorum. Enkazda battaniyelere sarılı çıkarılan her cesedin üzerine gidip ailesinden biri olup olmadığını teşhis etmeleri ne acı...
Cesetlerin tanınması ise çok zordu, yüz şekil değiştirmiş, beden tanınmaz halde ancak ya bir parça kalmış kıyafetten ya da yüzündeki bir işaretten tanınabiliyordu. Nasıl günlerdi ya Rabbi ceset kokusu, çaresizlik, soğuk ve umutsuzluk... iliklerimize kadar işlenen acı...

Hasan amcamın ve Ferze yengemin gözyaşları kurudu Rabbim büyük sabır versin. Bir oğlu ve bir gelini, ki torunu vefat ermiş birinin cesedine daha ulaşamamış, depremden önce de babasız kalmış 14 yaşlarındaki diğer torununu kaybetmişti. Daha onun acısı bitmeden gelen bu büyük acıyı kim kaldırabilirdi, ateş düştüğü yeri yakıp yıkıyor.

Aylar geçti, tam yedi ay, hala mezarı açık bekliyor, Mehmet Akif ATEŞ'in canlı veya cansız bedenine rastlanılamadı. 

Rabbim vefat edenlere rahmet etsin mekanları cennet olsun onlar şehit olarak cennet köşklerinde ağırlanacaklardır inşallah. 

Acının tarihi yazıldı bu şehirde. 
Acı nedir? Diye soran olursa cevabı bu ve buna benzer yüzlerce hikayededir.