Toplumun büyük çoğunluğuna eğitim vermekle sorumlu öğretmenlerin, idarecilerin ve eğitimden sorumlu bürokratların;

Dini temsil eden din görevlilerinin, dini kurumların başındaki idarecilerin ve bürokratların;
Temsil ettikleri alanda; bilgi, üslup, diksiyon ve yaşantı ile ilgili konularda kendilerini yetiştirdikleri taktirde görevli oldukarı kurumları en güzel bir şekilde temsil etmiş olurlar dolayısıyla topluma da çok büyük fayda sağlamış olurlar. 

Bu durum sadece eğitimci ve din görevlileri için degil tabiki; sağlıkçılar, mühendisler, polis, asker... kısaca kamuda görevli herkes için geçerli.

İşini çok iyi yapan, gayretli, başarılı eğitimcilerin ve din görevlilerinin çoğunlukta olması sevindirici. Ancak sayıları az da olsa yaptıkları işin hakkını vermeyen, alanında çok yetersiz, gayretsiz kişilerin olması üzücü. 

Düşünün bir eğitimci, öğrencilerle iletişim kuramıyor, bilgiyi aktaramıyor, kullandığı dil anlaşılamıyor, vurgu, heyecan yok, kelimeler yarım... Bu durumda öğrenci, o öğretmenden gereken eğitimi alamadığı gibi öğretmenden, dersten ve okuldan soğumaya başlayacak ve tüm hayatını olumsuz etkileyecektir.

Bir din görevlisi düşünün; cami cemaatiyle, camiye komşu esnaf ve kişilerle, kurs öğrencileriyle iletişimi kopuk, kullandığı üslup sorunlu, dil anlaşılır değil, ne dedigini kendisi de anlamiyorsa, sesleri yutup kelimeler yarım teleffuz ediyorsa ve yaşamı anlattığı din ile uyuşmuyorsa cemaat veya muhatapları gerekli olan dini bilgiyi alamadıkları gibi din görevlisinden, camiden hatta dinden soğumaya başlayacak ve bu durum hem dünya hayatını hem de ahiret hayatını olumsuz etkileyecektir.

Bu kadar hayati öneme sahip görevlerde bulunan kişileri iyi bir eğitimden geçirmek ve işi sansa bırakmamak, kişinin vicdanına, yeteneğine teslim etmemek gerekiyor. 

Bunun için neler yapılabilir;
1. Bu görevlere atanacak kişileri sınav puanı yanında,; dil, bilgi, üslup ve diksiyon eğitiminden geçirilmeli, objektif değerlendirme yapacak bir komisyon kurularak değerlendirilmeli, (tabi mülakatlar tarafsız olursa aksi halde daha çok zarar verir)
2. Kişi bu önemli görevlere atandıktan sonra kendi haline bırakılmamalı, belirli aralıklarla denetlenmeli, eksiklikler tespit edilip gereken önlemler alınmalı, yetersiz olanlar hizmetiçi eğitime yönlendirilmeli, gerekirse geri hizmete alınmalı. 
3. Kısaca, herkesin dillendirdigi ancak uygulamalarda pek görülmeyen; liyakatli, ehliyetli kişileri seçmek için bir sistemin oluşturulması elzemdir.
Aksi halde liyakatsiz, ehliyetsiz kişilerin işbaşına gelmesine neden olacak ve bu durum yozlaşmaya, toplumsal çürümeye sebep olacaktır.

büyük çoğunluğuna eğitim vermekle sorumlu öğretmenlerin, idarecilerin ve eğitimden sorumlu bürokratların;

Dini temsil eden din görevlilerinin, dini kurumların başındaki idarecilerin ve bürokratların;
Temsil ettikleri alanda; bilgi, üslup, diksiyon ve yaşantı ile ilgili konularda kendilerini yetiştirdikleri taktirde görevli oldukarı kurumları en güzel bir şekilde temsil etmiş olurlar dolayısıyla topluma da çok büyük fayda sağlamış olurlar. 

Bu durum sadece eğitimci ve din görevlileri için degil tabiki; sağlıkçılar, mühendisler, polis, asker, vekiller ... kısaca kamuda görevli herkes.

İşini çok iyi yapan, gayretli, başarılı eğitimcilerin ve din görevlilerinin çoğunlukta olması sevindirici. Ancak sayıları az da olsa yaptıkları işin hakkını vermeyen, alanında çok yetersiz, gayretsiz kişilerin olması üzücü. 

Düşünün bir eğitimci, öğrencilerle iletişim kuramıyor, bilgiyi aktaramıyor, kullandığı dil anlaşılamıyor, vurgu, heyecan yok, kelimeler yarım... Bu durumda öğrenci, o öğretmenden gereken eğitimi alamadığı gibi öğretmenden, dersten ve okuldan soğumaya başlayacak ve tüm hayatını olumsuz etkileyecektir.

Düşünün bir din görevlisi, cami cemaatiyle, camiye komşu esnaf ve kişilerle, kurs öğrencileriyle iletişimi kopuk, kullandığı üslup uygun değil, dili anlaşılır değil, ne dedigini kendisi de anlamiyorsa cemaat veya muhatapları gerekli olan dini bilgiyi alamadıkları gibi din görevlisinden, camiden hatta dinden soğumaya başlayacak ve bu durum hem dünya hayatını hem de ahiret hayatını olumsuz etkileyecektir.

Bu kadar hayati öneme sahip görevlerde asla işi sansa bırakmamak, kişinin vicdanına, yeteneğine işi bırakmamak gerekiyor. 

Bunun için neler yapılabilir;
1. Bu görevlere atanacak kişileri sadece sınav puanı yanında,; dil, bilgi, üslup ve diksiyon eğitiminden geçirilmeli, objektif değerlendirme yapacak bir komisyon kurularak değerlendirilmeli, (tabi mülakatlar tarafsız olursa aksi halde daha çok zarar verir)
2. Kişi bu önemli görevlere atandıktan sonra kendi haline bırakılmamalı, belirli aralıklarla denetlenmeli, eksiklikler tespit edilip gereken önlemler alınmalı, yetersiz olanlar hizmetiçi eğitime yönlendirilmeli, gerekirse geri hizmete alınmalı. 
3. Kısaca, herkesin dillendirdigi ancak uygulamalarda pek görülmeyen; liyakatli, ehliyetli kişileri seçmek için bir sistemin oluşturulması elzemdir.
Aksi halde liyakatsiz, ehliyetsiz kişilerin işbaşına gelmesine neden olacak ve bu durum yozlaşmaya, toplumsal çürümeye sebep olacaktır.