Yarasa

 

Çocukluğumun geçtiği küçük nahiyedeki ahşap evimizde akşamları karanlık yeni çökünce pencerelerden ya da oturduğumuz balkondan görürdük onları.

Sanki nereye gideceklerini bilmeden bir oraya bir buraya uçarlardı.Hızlı uçuşlarında bedenleri hakkında hiçbir ipucu ya da izlenim aksettirmezlerdi.

Rahmetli babaannemin bana vermiş olduğu terbiyeden olsa gerek hayvanlardan korkmaz, kedileri, bütün hayvanları hatta böcekleri severdim. Ve yarasaları tabii. Lakin yarasalara karşı büyük bir merak vardı içimde. Nasıl olduklarını, nasıl göründüklerini çok merak ediyordum. Onların nasıl göründüklerine dair bir yol aramak mümkün değildi. Babaanneme sorduğumda boşver kızım, yarasa görüpte ne yapacaksın diyordu.

Ne kadar zaman geçti bilmem. Bir akşam üstü koridordaki eski, ahşap dolabın aynasında saçımı taramak istemiştim. Dolabın yanına gittim, elimde tarak, aynaya baktım. O da ne?

Kuş desem kuş değil, böcek desem böcek değil. Evet oydu. O bir siyah, uzun kanatlarını kıvırmış, bedeni oldukça garip bir yarasaydı. Kafama konmuştu. Kıpırtısız duruyordu. Ürperti ve sevinç arasında duygularım, sonunda görmüştüm onu. Bir yarasayı yakından görmüştüm. Birkaç saniye onu gözlemlememe izin verdi sanki. Sonra kendi hayatının gerektirdiği istikamete doğru, uçtu gitti. 

 

Gerçek bir çocukluk anısıdır.

 

Fide Korkmazer