Gün sabaha varırken, gökyüzü hâlâ geceyi giyinirken, insanoğlunun dünyadaki serüveninde bir an daha başlar. Herkesin yolculuğu farklıdır, ama özde hepimiz aynı sahnede, aynı perdeyi aralayıp kaparız. Hayat, bizi nereye sürüklerse sürüklesin, her gün yeni bir sayfa açarız. Ve her sayfa, belki de fark etmeden yazdığımız hikâyemizin bir parçasıdır. Bu hikâye, kimi zaman keskin bir gerçeğin tokadıyla sarsılır, kimi zaman da bir çocuğun gülüşüyle hafifler. Ancak her defasında, yaşamın bize sunduğu deneyimlerle zenginleşir.

Bir gün, bir sokak köşesinde durup düşünmeye başladım. Yaşamın kıvrımlarında saklanan o ince detayları fark etmek için durdum. Şehir, insan sesleri ve motor gürültüleriyle doluydu. Ama o anda, bir serçenin cıvıltısını duydum. İrili ufaklı adımlarıyla kaldırım taşlarının arasında bir şeyler arıyordu. Belki bir kırıntı, belki de kaybolmuş bir tohum. Serçenin minik bedeni, koca şehrin kalabalığında bir anlık sessizliği hatırlatıyordu. Şehrin ritmi, hayatın ritmiyle yarışırken, bu küçük kuşun varlığı bir tür huzur ve dinginlik getirdi. O an, zaman durmuş gibiydi. Belki de hayatın gerçek sırrı, o duraksamada saklıydı.

Serçenin cıvıltısı, beni çocukluğuma götürdü. O küçük kuşun umudu ve gayreti, yıllar önce aynı umudu taşıyan küçük bir çocuğun kalbini hatırlattı bana. O çocuk, dünyanın henüz masal kitaplarından ibaret olduğunu düşündüğü zamanlarda, gökyüzüne bakar ve bulutların şekilleriyle oyunlar oynardı. Zamanın bu kadar hızlı geçtiğini bilmezdi. Serçeyi izlerken, aslında o çocuğu izlediğimi fark ettim. O masumiyet, o saf mutluluk, hayatın karmaşasında bir yerlerde kaybolmuştu. O çocuğun gözlerinden dünyaya bakmak, her şeyi yeniden keşfetmek gibiydi; o zamansız anılar, yüreğimi hafifçe sızlattı.

Yıllar geçmiş, o çocuk büyümüş, hayatın zorluklarıyla tanışmış ve serçeyi dinlemeyi unutmuştu. Ama o serçe, o an oradaydı ve bana eski bir dostu hatırlatıyordu. Hayatın en basit anlarında bile, bir şeyler bulabilirdik. Belki kaybolmuş umutlarımızı, belki de içimizde saklı kalmış o çocuğu. Belki de sadece hatırlamak istediğimiz bir anıyı. O anılar, bir tohum gibi içimize ekilmişti ve belki de sadece doğru zamanda filizlenmeyi bekliyordu. Hayatın fırtınaları, bazen bu anıları gölgeler, bazen de onları yeniden gün yüzüne çıkarırdı.

O serçeyi izlerken, hayatın telaşında kaybettiğimiz o küçük anları düşündüm. Koşuşturmanın içinde, bir fincan kahve molası vermek bile lüks geliyordu. Ama aslında o anlarda, hayatın gerçek tadı gizliydi. Belki de en büyük mutluluk, en küçük ayrıntılarda saklıydı. Serçenin bir tohum ararken gösterdiği o sabır, bize de kendi hayatımızda sabırlı olmayı öğretmeliydi. Küçük şeylerin peşinden koşmanın değeri, aslında büyük hayalleri gerçekleştirmekten daha az önemli değildi. Hayatın telaşesi içinde, o küçük şeyleri fark etmeden geçmek, bir anlamda yaşamı kaçırmaktı.

Hayat bir yolculuk, evet, ama o yolculukta her bir adımın kıymeti vardır. Büyük hedeflerin peşinde koşarken, küçük anları kaçırmak ne büyük bir kayıp olur. O anlar, belki de yaşamın özünü oluşturur. Bir sokak lambasının altında yağmurun tıpırtısını dinlemek, bir dostun omzunda ağlamak, ya da bir serçenin cıvıltısını duymak... Hepsi hayatın bize sunduğu küçük mucizelerdir. Bu mucizeler, belki de hayatın bize en değerli armağanlarıdır; o anları fark etmek, yaşamın karmaşasında küçük ama anlamlı bir zafer kazanmak gibidir.

Ve o küçük anlar, bazen en zor zamanlarımızda bize güç verir. Hayatın karmaşasında kaybolduğumuzu düşündüğümüzde, o serçeyi hatırlarız. Çünkü serçe, basitliğin ve sadeliğin sembolüdür. Onun cıvıltısı, bize yaşamın aslında ne kadar basit ve güzel olduğunu hatırlatır. O cıvıltı, içimizdeki karmaşayı susturur, ruhumuzu sakinleştirir. Tıpkı doğanın kalbinden yükselen bir şarkı gibi, o ses ruhumuzu dinlendirir ve bize özümüze dönmeyi hatırlatır.

Bu dünyada herkesin bir serçesi var; o küçük, ama kararlı kuş gibi, herkesin kalbinde bir yerlerde kanat çırpan bir şeyler var. Belki bir hayal, belki unutulmuş bir tutku ya da yalnızca huzurlu bir anın peşinde koşan bir his. Belki de sadece o cıvıltıyı duyabilmek için, hayatı bir an olsun durdurmak gerekir. Çünkü o cıvıltı, bizi bize hatırlatır. Hayatın gürültüsü arasında, o sessiz melodiyi duymak, kendimizi yeniden keşfetmek gibidir.

Yaşamın hızı içinde, serçeyi unutmak kolaydır. Ama bir gün, bir köşe başında durup dinlerseniz, o cıvıltıyı yeniden duyabilirsiniz. Hayatın en anlamlı yanları, o küçük detaylarda gizlidir. O anlar, yaşamımızın dokusunu oluşturan ince ipliklerdir. Onları fark etmek, o ipliklerin arasındaki güzelliği görmek demektir. Bu küçük anlar, bize neyin gerçekten önemli olduğunu hatırlatır ve ruhumuzu dinginleştirir. Belki de hayat, bu küçük anlardan ibarettir ve büyük resim, bu küçük detayların bir araya gelmesiyle oluşur.

Ve işte o an, serçeyi izlerken, kendi hayatımın da o küçük detaylarda saklı olduğunu fark ettim. Büyük hayallerin peşinde koşarken, o küçük cıvıltıları kaçırmamak gerek. Çünkü asıl anlam, belki de sadece o cıvıltılarda saklıdır. Hayatın karmaşasında, o küçük detayları kaçırmamak, belki de en büyük zenginliktir. Ve belki de o serçeyi izlemek, hayatın bize sunduğu en büyük hediye olabilir. O küçük kuş, bana kendi iç sesimi hatırlattı; o kaybolmuş çocukluk masumiyetini, unutulmuş hayalleri ve saf mutluluğu.

Serçe, bize yaşamın aslında ne kadar kırılgan ve bir o kadar da güçlü olduğunu gösterir. Onun varlığı, bize yaşamın karmaşıklığını ve basitliğini aynı anda hissettirir. Küçük bir kuşun hayatında bile ne büyük bir mücadele, ne derin bir hikâye saklıdır. Tıpkı bizim hayatlarımız gibi, o da her gün yeni bir sayfa açar ve her sayfada yeni bir hikâye yazar. Belki de serçenin bize anlatmak istediği şey budur; yaşam, küçük anların büyük hikâyeleridir.

Ve belki de, o serçeyi izlerken farkına vardığım en önemli şey, hayatın bizi nereye götürürse götürsün, her zaman içinde saklı bir anlam olduğudur. Bu anlam, belki bir dostun sıcak bir gülüşünde, belki bir çocuğun masumiyetinde ya da bir serçenin cıvıltısında saklıdır. Ama onu bulmak için, bazen durup dinlememiz gerekir. Çünkü hayat, bize her zaman bir şeyler fısıldar, ama onu duymak için kulaklarımızı açmamız gerekir.

Hayat, bazen bir döngüden ibaret gibi gelir. Her sabah güneşin doğuşuyla yeniden başlar, her akşam güneşin batışıyla bir sona ulaşırız. Ama bu döngünün içinde, her gün farklı bir hikâye yaşarız. Kimi zaman monoton ve tekdüze bir rutin gibi görünse de, her günün kendi içinde benzersiz bir anlamı vardır. Belki o anlam, bir serçenin cıvıltısında gizlidir, belki bir dostun sıcak bir kucaklaşmasında, belki de bir yabancının gözlerinde gördüğünüz o anlık tanışıklık hissinde...

Zaman ilerledikçe, serçenin ardında bıraktığı o küçük izlerin peşine düştüm. Bu izler, hayatın kendisi kadar karmaşık ve bir o kadar da basit olabilir miydi? Her bir iz, aslında bizim hikâyemizi anlatan küçük birer fragman gibiydi. O küçük cıvıltılar, yaşamın ritminde kaybolan o küçük ama anlamlı detayları oluşturuyordu. Her birimiz, kendi yaşam döngümüzde, bu izlerin peşine düşeriz. Kimi zaman bu izleri bulmak zorlaşır, kimi zamansa bir anda karşımıza çıkarlar. Ama her defasında, bu izler bize bir şeyler öğretir, bize bir parça huzur ya da bir parça bilgelik sunar.

Serçenin cıvıltısını duyduğum o gün, aslında sadece bir başlangıçtı. O küçük kuş, bana yaşamın derinliklerinde gizlenen o ince anlamları fark etmem için bir yol gösterici olmuştu. Onun peşinden giderken, aslında kendi içsel yolculuğuma da çıkmıştım. Her bir cıvıltı, bana yaşamın farklı bir yüzünü gösteriyordu. Belki de bu yolculuk, insanın kendini bulma sürecinin bir parçasıydı. Her birimizin içinde bir serçe vardı ve o serçe, doğru zamanda, doğru yerde ortaya çıkarak bize kendimizi hatırlatıyordu.

Bu içsel yolculukta, bazen durup dinlenmek gerekir. Hayatın telaşı içinde, bir an olsun durup etrafa bakmak, o küçük anları fark etmek, aslında büyük bir bilgelik gerektirir. Çünkü hayat, sadece büyük olaylardan ibaret değildir; aksine, küçük detaylarda saklıdır. O küçük detaylar, bize yaşamın ne kadar değerli olduğunu hatırlatır. Hayatın ritminde kaybolan bu küçük anlar, bazen en zor zamanlarımızda bize yol gösterici olur. Bir serçenin cıvıltısı, bizi içinde bulunduğumuz karmaşadan çıkarır ve özümüze dönmemizi sağlar.

Bu uzun yolculukta, serçenin izleri beni farklı hikâyelere götürdü. O küçük kuşun peşinden giderken, bazen çocukluk anılarıma, bazen de geleceğe dair hayallerime daldım. Her bir adım, aslında bir başka adımın habercisiydi. Hayat, birbirine bağlı bu adımların bir bütünüdür. Her bir adım, geçmişin gölgeleriyle geleceğin umutları arasında bir köprü kurar. Ve bu köprüde, serçenin cıvıltısı bize yol gösterir. Çünkü o cıvıltı, bize hayatın gerçek anlamını hatırlatır; basitlikte, sadelikte ve küçük detaylarda saklı olan o derin anlamı...

Serçenin cıvıltısını duymak, bazen bizi geçmişe götürür, bazen de geleceğe dair hayaller kurmamıza neden olur. O an, geçmişte kaybettiğimiz bir anıyı hatırlatır ya da gelecekte olmasını dilediğimiz bir hayalin peşinden gitmemize ilham verir. Bu cıvıltı, hayatın döngüselliğini ve aynı zamanda sürekliliğini simgeler. Her an, her cıvıltı, hayatın bir başka yüzünü gösterir ve bize o yüzün ne kadar değerli olduğunu hatırlatır. Çünkü hayat, her anıyla bir bütündür ve o bütünlük içinde her bir anın kendine has bir anlamı vardır.

Zamanın akışı içinde, serçenin izleri beni farklı hikâyelere taşıdı. Bu hikâyelerde, bazen bir çocuğun masumiyetiyle karşılaştım, bazen de bir yaşlının bilge bakışlarında hayatın gerçek anlamını gördüm. Her bir hikâye, aslında yaşamın farklı bir yüzünü yansıtıyordu. Ve bu yüzlerin her biri, bize bir şeyler anlatıyordu; bazen yaşamın kırılganlığını, bazen de onun dayanıklılığını... Her bir hikâyede, serçenin cıvıltısını duydum. O küçük kuş, bana yaşamın her bir anının ne kadar değerli olduğunu hatırlatıyordu.

Bu hikâyelerden biri, yıllar önce yaşadığım bir olayı hatırlattı bana. O zamanlar, gençliğin verdiği heyecanla hayata atılmaya çalışıyordum. Her şeyin bir anlamı olması gerektiğine inanıyordum. Ama zamanla, hayatın aslında ne kadar karmaşık olduğunu fark ettim. Bir gün, yağmurlu bir akşamüstü, sokak lambalarının altında yürüyordum. O an, hayatın bana sunduğu zorlukları düşünüyor ve bu zorlukların altında eziliyormuş gibi hissediyordum. Tam o anda, bir serçenin cıvıltısını duydum. Kafamı kaldırıp baktığımda, o küçük kuşun yağmura rağmen neşeyle cıvıldadığını gördüm. O an, serçenin bana ne anlatmaya çalıştığını anladım; hayat, ne kadar zor olursa olsun, içinde daima bir umut barındırır.

Serçenin cıvıltısı, bana hayatın asıl anlamını hatırlattı. Zorluklar, acılar, kayıplar... Hepsi yaşamın bir parçasıdır. Ama bu zorlukların içinde, bir umut ışığı bulmak, hayatın gerçek anlamını keşfetmek demektir. O küçük kuş, bana bu umudu hatırlattı. Hayatın karmaşası içinde kaybolmuş gibi hissettiğimiz anlarda bile, bir yerlerde bir umut ışığı vardır. Ve bu ışık, bize yolumuzu gösterir, bizi karanlıktan çıkarır ve aydınlığa kavuşturur.

Zaman geçtikçe, serçenin cıvıltısı hayatımın bir parçası haline geldi. Onun izlerini takip ederken, kendimi bulduğumu fark ettim. O küçük kuş, bana yaşamın derinliklerinde saklı olan o ince anlamları fark etmem için bir yol gösterici olmuştu. Ve bu yolculuk, aslında benim kendimi bulma sürecimin bir parçasıydı. Çünkü her birimizin içinde bir serçe vardı ve o serçe, doğru zamanda, doğru yerde ortaya çıkarak bize kendimizi hatırlatıyordu.

Hayatın hızla aktığı bu dünyada, bazen durup dinlenmek gerekir. Bir an olsun, hayatın telaşesinden uzaklaşıp etrafımıza bakmak, o küçük anları fark etmek... Bu anlar, bize yaşamın ne kadar değerli olduğunu hatırlatır. Çünkü hayat, sadece büyük olaylardan ibaret değildir; aksine, küçük detaylarda saklıdır. Ve o küçük detaylar, bize yaşamın ne kadar değerli olduğunu hatırlatır.

 

*****************************************************************************

Sevgili Dostlarım

07.08 ‘de ki

Doğum günümde  nazik dilekleriniz ve içten kutlamalarınız için  Teşekkür ediyorum. J

En içten sevgilerimle,

********************************************************************************

Ayın Sözü: "Yapacağınız en büyük sevgi kucaklaması, kendinizi bütünüyle kucaklamaktır. Sonra tüm evreni ve içindeki her şeyi ve herkesi kucakladığınızı fark edeceksiniz.”/ Adyashanti

Ayın Kitabı: Esir Şehrin İnsanları / Kemal Tahir

Ayın Şiiri: Yeryüzü Aşkın Yüzü Oluncaya Dek /Adnan Yücel