“Özgürlük, iki kere iki dört eder diyebilmektir. Eğer bunu kabul edebiliyorsan, her şey mümkündür.” (George Orwell – 1984)

Orwell’in 1984’ünde Winston’un ayak bileklerine değil belki ama zihnine takılmış bir kelepçe vardı. Bugünün Adıyaman’ında ise bu kelepçe somutlaştı; bir belediye başkanının ayağına takıldı. Elektronik. Sessiz. Soğuk. Ve bir o kadar da sembolik.

Adıyaman Belediye Başkanı Abdurrahman Tutdere’ye takılan elektronik kelepçe, sadece bir yargı sürecinin sonucu olarak değerlendirilemez. Bu kelepçe, halkın iradesine, seçimle işbaşına gelen bir temsilciye ve dolayısıyla Adıyamanlıların kendilerine takılmış gibi hissediliyor. Bu yüzden sosyal medyada sıkça kullanılan o ifade, aslında bir gerçeğin altını çiziyor:
“Adıyamanlıların ayağına kelepçe vuruldu.”

Tıpkı Orwell’in 1984 romanındaki gibi, kimin ne yaptığının değil, ne yaptığın sanıldığının cezalandırıldığı bir iklimde yaşıyoruz. Büyük Birader’in yerini artık modern sistemler, denetim teknolojileri ve dijital gözetim ağları aldı. Kelepçe sadece demirden değil, algıdan, itibarsızlaştırmadan, korkudan ve yıldırmadan örülüyor.

Kelepçe, bir kişide değil, bir kentte
Adıyamanlılar bu tabloya yabancı değil. 6 Şubat depremlerinden sonra unutulmuşluğun, yalnız bırakılmışlığın, siyasi ayrımcılığın izlerini taşıyan bu şehir, şimdi de demokratik iradesinin kelepçelendiğini düşünüyor.

Kendi temsilcisinin ayağına vurulan kelepçe, artık halkın gündelik konuşmalarının merkezinde. Bir mahkeme kararı değil bu halk için; bir mesaj, bir niyet okuması, bir bastırma girişimi. Orwell’in dediği gibi, "Parti hata yapmaz çünkü Parti ne derse doğrudur." Bugün birilerinin gözünde, halkın seçimi yanlıştır çünkü ‘doğru’ yalnızca iktidarın elinde tekel haline gelmiştir.

Bu çağın düşünce suçu: İtiraz etmek
Abdurrahman Tutdere'ye yöneltilen suçlamaların ne olduğu değil, bu süreçte neyin ima edildiği önemlidir. 1984’te Winston'un asıl suçu düşünmekti. Bugün de düşünmek, konuşmak, eleştirmek ya da sadece var olmak bazen yeterlidir yargılanmak için.

Ve kelepçenin susturucu bir niyet taşıdığı kanaati, toplumun geniş kesimlerinde karşılık buluyorsa, ortada salt bir yargı değil, bir siyasi gösteri var demektir.

Adıyaman halkının vicdanına takılan kelepçe
Sistemin elektronik kelepçesi Başkan’ın ayağındadır belki ama asıl kelepçe, halkın vicdanına, iradesine, seçme hakkına vurulmuştur. Bu yüzden “Adıyamanlıların ayağına vurulan kelepçe” ifadesi öylesine değil, içten gelerek kullanılmakta.

Tarihler değişse de yöntem değişmiyor. Orwell’in 1984’ü geçmişte yazıldı ama geleceği anlatıyordu. Ve maalesef bizler, o geleceğin içinde yaşamaya başladık.

Son söz
Bu ülkenin her sokağında özgürlük heykelleri dikilmiyor belki ama her mahallesinde özgürlük talepleri büyüyor. Elektronik kelepçeler, fikirleri durduramaz. İrade zincire vurulamaz. Hele de bu irade, bir halkın sesiyle şekillenmişse…

Unutmayalım:
“Güç, insan ruhunu parçalamakta değil, onu ayağa kaldırmaktadır.”
Ve Adıyaman, şimdi tam da bunu yapıyor:
Ayağa kalkıyor....